Değerler Eğitimi

21.01.2013 1056



degerleregitimi

 

SAYGI

BÜYÜKLERİMİZE SAYGI

Evliliğinin ilk günlerinden  beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyor ve onun evde bir fazlalık olduğunu düşünüyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara ulaşıyordu. Yine böyle bir tartışma anında eşi bütün bağları kopardı ve “Ya ben giderim, ya da baban bu evde kalmayacak” diyerek rest çekti.Eşini kaybetmeyi göze alamazdı. Babası yüzünden çıkan tartışmalar dışında mutlu bir yuvası, sevdiği ve kendini seven bir eşi bir de çocukları vardı. Eşi için çok mücadele etmişti evliliği sırasında. Ailesini ikna etmek için çok uğraşmış ve çok sorunlarla karşılaşmıştı. Hala onu ölürcesine seviyordu. Çaresizlik içinde ne yapacağını düşündü ve kendince bir çözüm yolu buldu. Yıllar önce avcılık merakı yüzünden kendisi için yaptırdığı kulübe tipi dağ evine götürecekti babasını. Haftada bir uğrayacak ve ihtiyacı neyse karşılayacak, böylelikle eşiyle de bu tür sorunlar yaşamayacaktı. Babasına lazım olacak bütün malzemeleri hazırladıktan sonra yatalak babasını yatağından kaldırdı ve kucakladığı gibi arabaya attı. Oğlu Can ´Baba ben de seninle gelmek istiyorum´ diye ısrar edince onu da arabaya aldı ve birlikte yola koyuldular.
Kara kışın tam ortalarıydı ve korkunç bir soğuk vardı. Kar ve tipi yüzünden yolu zor seçiyorlardı. Minik Can sürekli babasına ´Baba nereye gidiyoruz ?´ diye soruyor ama cevap alamıyordu. Öte yandan nereye götürüldüğünü anlayan yaşlı adamsa gizli gizli gözyaşı döküyor, oğlu ve torununa belli etmemeye çalışıyordu. Saatler süren zorlu yolculuktan sonra dağ evine ulaştılar. Epeydir buraya gelmemişti. Baraka tipindeki dağ evi artık çürümeye yüz tutmuş, tavan akıyordu. Barakanın bir köşesini temizledi hazırladı ve arabadan yüklendiği yatağı oraya itina ile serdi. Sonra diğer malzemeleri taşıdı. En son da babasını sırtlayarak yatağa yerleştirdi. Tipi barakanın içinde hissediliyordu. Barakanın içinde fırtına vardı adeta. Çaresizlik içinde babasını izledi. Daha şimdiden üşümeye başlamıştı. Yarın yine gelir bir yorgan ve birkaç battaniye getiririm diye düşündü. Öyle üzgündü ki dünya başına göçüyor gibiydi. O bu duygular içindeyken babası yüreğine bıçak saplanmış gibiydi. Yıllarca emek verdiği oğlu tarafından bir barakaya terk ediliyordu. Gururu incinmişti içi yanıyordu ama belli etmemeye çalışıyordu. Minik Can ise olanlara hiçbir anlam veremiyordu. Anlamsızca ama dedesinden ayrılacak olmanın vermiş olduğu üzüntüyle sadece seyrediyordu. Artık gitme zamanıydı. Babasının yatağına eğildi yanaklarını ve ellerini defalarca öptü. Beni affet der gibi sarıldı, kokladı. Artık ikisi de kendine hakim olamıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Buna mecburum der gibi baktı babasının yüzüne ve Can´ın elini tutup hızla barakayı terk etti.
Arabaya bindiler. Can yol çıktıklarında ağlamaya başladı neden dedemi o soğuk yerde bıraktın diye. Verecek hiçbir cevap bulamıyordu, annen böyle istiyor diyemiyordu. Can ´Baba sen yaşlandığında bende seni buraya mı getireceğim´ diye sorunca dünyası başına yıkıldı. O sorunun yöneltilmesiyle birlikte deliler gibi geri çevirdi arabayı. Barakaya ulaştığında ´Beni affet baba´ diyerek babasının boynuna sarıldı. Baba oğul sıkı sıkı sarılmış ve çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı. Oğlu ´Baba beni affet, sana bu muameleyi yaptığım için beni affet´ diye pişmanlığını belli ediyordu.. Babası oğlunun bu sözlerine en anlamlı cevabı veriyordu...
´Geri geleceğini biliyordum yavrum. Ben babamı dağ başına atmadım ki, sen beni atasın. Beni bu dağda bırakamayacağını biliyordum

degerleregitimi

CÖMERTLİK

Yaşlı adam delikanlının cebine birşeyler bırakırken, "Allah senden razı olsun evladım.Bu ihtiyarı yeniden doğmuş gibi sevindirdin. Şu ufak hediyemi alırsan, daha da sevindireceksin." dedi.

Delikanlı yapmış olduğu iyiliğin makbule geçeceğini daha işin başındayken biliyordu. Yol kenarında ağlayan dört beş yaşlarındaki çocuğun kaybolduğunu anlamış ve onun nereden geldiğini soruşturduktan sonra bir taksiye bindirip evine getirmişti. Fakat delikanlı, aradığı evi bulduğunda büyük bir hayal kırıklığına uğradı. Yol boyunca gözü önünde canlandırdığı yüzme havuzlu ve uydu antenli villanın yerine, karşısında derme çatma bir gecekondu duruyordu. Üstelik kapıyı da çocuğun dedesi açmış ve torununa hasretle sarıldıktan sonra, kendisine teşekkür edip cebine birkaç kuruş bırakmıştı. 
Delikanlı, sohbet sırasında çocuğun anne ve babasının kaza sonucunda vefat ettiğini öğrenmiş ve yaşlı adamın bir ara ağlamasından istifade ederek cebine konulanları kontrol etmeyi becermişti. Üç beş tane bozuk para, koskoca ceket cebinin köşesini bile doldurmuyordu. Evin haline bakılırsa yaşlı adam oldukça fakirdi. Ama hiç olmazsa taksi parasını karşılayacak kadar bahşiş veremez miydi? 
Delikanlının yüklü bir hediyeyle "yolunu bulma" hayalleri yıkılmış ve içinde bir şeyler kıpırdamaya başlamıştı. Anlaşılan tahammül edilemeyecek derecede cimri bir ihtiyar ile karşı karşıyaydı ve ona mutlaka bir ders vermesi gerekiyordp. Yaşlı adamın yüzüne dik dik bakarken cebindeki bozuklukları avuçladı ve çocuğun ayakları dibine fırlatarak; "Git de kendine oyuncak al ufaklık." dedi. Böylelikle cömertlik nedir öğrenmiş olursun. Yavrucak yere eğilerek paraları topladığında delikanlının gözleri yerinden çıkacak gibi oldu. Çocuğun küçücük avuçlarında, dört beş tane altın parlıyordu.

degerleregitimi

ÖZGÜVEN

Özgüven bir insanın mutlu ve başarılı bir hayat geçirmesi için ihtiyaç duyduğu bir kişilik öğesidir. Özgüveni yetersiz kişiler kendilerine güvenmedikleri için sorumluluk almaktan çekinirler, yapmaları gereken işlerden bir biçimde kaçmaya çalışırlar, kaçamazlarsa da içinde bulundukları durumu büyük bir gerilim haline getirirler. Kuşkusuz özgüven sadece çocukların değil bütün insanların ihtiyaç duyduğu bir duygudur; ancak kişiliğin önemli bir bölümü gibi özgüvenin de tohumları çocukluktan itibaren atılmaktadır. 
Çocuklarda özgüvenin yetersiz gelişmesinin nedenlerinden biri, aşırı himayeci davranan ailelerdir. Bazı anneler çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmek için aşırı korumacı tavırlar sergilerler. Çocuklarını sevgi ve şefkate boğan bu anneler, çocukları hiçbir zorlukla karşılaşmasın diye her türlü işi kendi üzerlerine alırlar. Bu tip ailelerde anne çocuğun yapması gereken şeyleri yapar, çocuk adına düşünür, ona fazla yük vermez. Aslında bu iyi niyetle yapılan bir eğitim hatasıdır. Çocuğun bütün sorumluluklarını üstlenmek çok büyük bir risktir; çünkü çocuk kendi sorununu kendi çözme becerisi kazanamaz. Bu tür bir davranışa mâruz kalan çocukta “Ben yapamam” duygusu oluşur. Bu, özgüveni azaltan bir duygudur; çocuk kendisini yetersiz, güvensiz hisseder ve annesine sormadan hiçbir şey yapamaz hâle gelir.

Çocuğu küçük yaşlardan itibaren hayata hazırlamak gerekir. Sorumluluk alabilen bir çocuk yetiştirmek isteyen aileler onun büyümesini beklemeden, küçüklüğünden itibaren çocuğa bazı küçük görevler vermeliler ki çocuk bazı şeyleri yapabildiğine, elinden bir işin geldiğine inansın. Çocuğun kendine güvenini azaltan bir etken de mükemmeliyetçi anne babaların eleştirinin dozunu kaçırmasıdır. Sürekli eleştirilen çocuk kendisini aptal, yetersiz, beceriksiz hisseder.

Prof. Dr. Nevzat TARHAN

degerleregitimi

ADALET

Adalet, hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi anlamına gelir. Haklı ile haksızın ayırt edilmesi adaletle sağlanır. Bu anlamda herhangi bir durumun adil (adaletli) olup olmadığından söz edilebilir. Adalet kavramı temelde hukuk kurallarına uygunluğu içerir. Öte yandan, adalet insanların toplum içindeki davranışlarıyla ilgili olduğundan ahlak ve din kurallarıyla da ilişkilidir.

Adalet; kısaca haklılık ve hakka uygunluktur. Öznel anlamda adalet, herkesin hakkını tanıma konusunda değişmez ve kesin istektir. Nesnel anlamda adalet, karşıt çıkarlar arasında hakka (hukuka) uygun bir denkliktir, eşitlik düşüncesidir.

 

EŞİTLİK VE ADALET AYNI ŞEY MİDİR? DEĞİLSE, ARALARINDAKİ FARK NEDİR?

 

Çoğu zaman, eşitlik mefhumunun, adaletle karıştırıldığını görüyoruz. Eşitlik, iki şeyin her yönden denk olması demektir. Adalet ise, her hak sahibine hakkını vermek ve haksızları cezalandırmak şeklinde tarif edilir. İnsana iki, koyuna ise dört ayak verilmesinde bir eşitsizlik vardır ama adaletsizlik yoktur.

Bakın Yüce Allah adil olmakla ilgili ne buyuruyor:

“Ey inananlar! Sizin, anne-babanızın ve akrabalarınızın aleyhine de olsa, Allah rızası için hakikate şahitlik yaparak adaleti gözetin. O kişi zengin de olsa fakir de olsa Allah’ın hakkı (olan doğru adil karar vermek) herkesten öncedir. Sakın boş heveslerinize, arzularınıza uymayın ki adaletten uzak düşmeyesiniz. Eğer hakikati çarpıtırsanız, bilin ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisa 135)

Ülkemizde ve dünyada barışın hakim olabilmesi, insanların huzur ve mutluluk içinde yaşabilmesi ve insanların geleceğe umutla bakabilmeleri için, adaletin sağlanması ve herkes için verimli bir biçimde uygulanması son derece önemlidir. İnsanlar da sosyal yaşamlarında adaletli olmalı, hak etmediği bir şeye el uzatmamalı, kul haklarına dikkat etmelidir. Yapılan her bir haksızlığın insana bir şekilde mutlaka geri döneceği unutulmamalıdır.

degerleregitimi

HOŞGÖRÜ

Hepimizin hataları ve eksikleri var; gelin karşılıklı olarak birbirimizin hata ve eksiklerini bağışlayalım; çünkü hoşgörü doğanın ilk yasasıdır.  (Voltaire)

Hoşgörü, karşımızda bulunan insan ya da topluluğun düşünce ve davranışlarındaki bizce görülen yanlışlığı, ilk baştan tepki göstermeyerek bunların nedenlerini düşünüp, çabuk ve kesin yargılardan ya da eylemlerden kaçınma bilincidir.

Hepimizin, her dönemde hoşgörüye gereksinimimiz var. Sevgi arttıkça hoşgörü, hoşgörü arttıkça sevgi gelişir. Kimi zaman sabırlı olma, kimi zaman aldırmama, kimi zaman da dayanma, katlanma kavramlarının eş anlamlısı olarak tarif edilmiş çağlar boyu.

Allah, insanlara karşı merhametli olmayanlara merhamet etmeyecek. ( Hz. Muhammed)

 degerleregitimi

 DOĞRULUK  

               Bütün iş ve davranışlarda olması gereken güzel ahlâktan biri de doğruluktur. Doğruluk, insanların söz, iş ve davranışlarda dürüst olmasıdır. Özü ve sözü doğru olan insanlar, güvenilir ve sevilen kimselerdir. İnsan niyetinde, ibadetlerinde, iş ve davranışlarında doğru olmalı ve bundan hiç ayrılmamalıdır.

                Doğruluk, dinimizin emrettiği ve her Müslüman’da bulunmasını istediği güzel huylardandır. Sevgili Peygamberimiz doğru olan kimselerin dünyada ve ahirette kurtuluşa ereceklerini bildirmiştir. Bir hadis-i şerifte de şöyle buyruldu: (Doğruluk iyiliğe götürür, iyilik de Cennete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında Sıddîklar(doğrular)derecesine kavuşur).

               Doğruluğun aksi yalancılıktır. Olgun ve tam bir Müslüman, yalandan uzak olup, doğruluk ile ahlâklanması lâzımdır.

                Doğruluk ile ahlâklanmak için şu hususlara dikkat edilmelidir:

  • Doğru ve sağlam bir niyete sahip olunmalıdır.
  • Doğru sözlü olmamız gerekir.
  • Dine ait bütün işlerde doğru olmak lâzımdır.
  • Verdiği sözde durmalıdır.
  • Her işinde doğru olmalıdır. Doğru insanların bulunduğu toplum, düzenli ve huzurlu olur.  Böyle bir toplumda kötülükler azalır, insanlar rahat ve mutlu olur.
  • Doğruluğuyla insanlara güven vermelidir.
  • Doğru olan kişi  asla yalan söylemez ve hile yapmaz.

                Peygamberimiz bir gün bir ekin yığınına uğramış; mübarek elini onun içine daldırmış parmaklarına ıslaklık dokunmuş. (Yani ekinin üstü kuru altının ise yaş olduğunu görmüş) Bunun üzerine ekin sahibine:

          -      Bu ne?  Diye sormuş. Ekin sahibi:

          -      Onu yağmur ıslattı, ey Allah´ın Resulü, deyince, Peygamberimiz:

         -   ‘O ıslak kısmı insanların görmesi için ekinin üstüne koysaydın ya. Aldatan benden değildir,’  buyurdu.”